Kanserle ‘’Savaş’’ Neden Başarısız?
Kanserle ‘’Savaş’’ Neden Başarısız?
Bizde de, dünyada da hep savaş kelimesi, metaforu kullanılıyor kanserle ilgili olarak. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Kanserle Savaş Dairesi var mesela. Kanserle mücadele askeri dille ifade ediliyor; kanser bizim düşmanımız, onu yenmek için sağlık ordumuz var, hekimler ve diğer sağlık çalışanları, ilaçlar, cerrahi müdahaleler gibi birtakım silahlarımız var ve biz bu savaşı kazanırız. Metafor böyle kuruluyor. Ama gerçeğin pek de öyle olmadığını düşünüyorum.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy insanlara, 1961 yılında Ay’a ayak basacakları sözünü vermişti. 1961’de uzay çalışmalarını başlattıktan on yıl sonra, hatta dokuz yıl sonra ilk astronot Neil Armstrong Ay’a ayak bastı. Yani roket bilimi, uzay bilimi ile ilgili topluma vaat edilen hedef 10 yılda gerçekleşti. Kanserle mücadeleye baktığımızda da 1971’de yine ABD başkanın hem kendi kamuoyuna hem dünya kamuoyuna yönelik bir kanserle savaş programı açıkladığını görüyoruz. 1971’den bu yana aradan 40 yıl geçti ama yeryüzünde her üç ölümden biri kanserden oluyor. Dolayısıyla uzay ya da roket bilimindeki aşama ve başarı tıp biliminde ve kanserle mücadeleden daha ileride.
Her gün televizyon programlarında ya da gazetelerdeki sağlık köşelerinde “yeni bir ilaç bulundu, kanser önlenecek, brokoli yiyin, kanser meselesi bitiyor, kanser meselesini hallettik” gibi bomba haberler patlatılıyor. Ama gerçeğe baktığımızda durum öyle değil. Her üç kişiden biri kansere yakalanıyor, her üç ya da dört ölümden biri kanserden oluyor ve bu durum 1940’lardan 2010’lu yıllara kadar hızını kesmek bir yana artan bir hızla -hem görülme sıklığı ve hem de ölüm oranı olarak- süregeliyor.
[blockquote text=” Prof. Dr. Samuel S. Epstein’in How To Win the Losing Cancer War (Kaybettiğimiz Kanser Savaşını Nasıl Kazanırız?) isimli kitabını çok önemli buluyorum.” show_quote_icon=”no” text_color=”#4d4d4d” width=”95″ border_color=”#ededed”]
Amerikalı profesörün yazdığı bu kitap tam olarak, hükümetlerin kanseri ele alış biçimini, bilim insanlarının yanlışlar yaptığını ve kanserle savaş denilen mücadelenin, temel bakış açısı yüzünden kaybedilmek üzere olduğunu ortaya koyuyor. Bununla ilgili bütün kanıtları gözler önüne seriyor. Yazarın, sayısız ödülleri olan çok önemli bir bilim adamı olduğunun altını çizmek isterim.
Samuel Epstein gerek Amerika’da, gerek Avrupa’da verdiği konferanslarda -ABD senotosundaki konuşması da dahil- kanser hastalığının tek bir insana hapsedilmesinin, o insanın yasam biçimi ve alışkanlıklarının değiştirilmesi üzerinden mücadeleye odaklanılmasının yanlış olduğunu savunmuştur. Bugün kanserle mücadele bireye odaklı bir anlayışla yürütülüyor. Yani bir insana. Örneğin sigara içen bir insana.
O kişinin sigara içtiği için kanser olduğu, dolayısıyla sigara içme alışkanlığını değiştirmesi lazım ya da bunun sonuçlarına katlanacak yani kendi suçu şeklinde düşünülüyor. Tütün alışkanlığını yok edersek kanser meselesini de hallederiz gibi bir algının ya da kanserin tamamen diyetle alakalı olduğu gibi bir algının kanser meselesini çözmede yetersiz kaldığını söylüyor yazar.
Epstein, kanserin bir sosyoekonomik problem olduğunu; bozulmuş çevrenin, kirlenmiş havanın, içtiğimiz sulardaki toksik ve kanser yapıcı maddelerin, işçilerin fabrikalarda, iş yerlerinde maruz kaldıkları kimyasalların ve toksik maddelerin asıl olarak kansere yol açtığını ortaya koyuyor.
Kanserle mücadele edecekse eğer bu mücadele tek tek bireylerin yaşam tarzını değiştirmeye çalışmaktan ziyade; devletlerin, hükümetlerin, çevreyi koruması ve kansere bir sosyoekonomik sorun olarak bakması gerekmektedir diye düşünüyor ve bazı önermelerde bulunuyor.
Ben de bu görüşe tamamen katılıyorum.