Nasıl Beslenelim? Obez Olmak ya da Olmamak: Türkiye’nin Seçimi
Nasıl Beslenelim? Obez Olmak ya da Olmamak: Türkiye’nin Seçimi
Hem yetişkinler hem de çocuklarda, son yirmi yılda artmış olan fazla kilo ve obezite düzeyleri söz konusu olsa da, Euromonitor’un 2015 yılında yaptığı pazar araştırması; Türkiye nüfusunun, Birleşik Krallık’ta yaşayanların tükettiğinin yarısından çok daha az miktarda şeker yediğini (93.2 grama karşılık 35.4 gram) ortaya koymaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün 2012’de verdiği bilgiye göre; alkolsüz içecek satışları içinde şişelenmiş su satışı ağır basmaktadır. Bununla birlikte artan kentleşme beslenme düzeninde değişikliğe yol açmıştır. Türkiye’nin yeme tutumlarında geleneksel beslenmenin, hazır ve işlenmiş gıdaların giderek egemen olduğu beslenme biçimlerine boyun eğmesi gibi hızlı değişimlerin yaşandığı geçiş ekonomilerinde geçerli olan modele ayak uyduracağı görülmektedir.
Bir kuşaktan daha kısa süre öncesine kadar, Türkiye’de küçük bakkal dükkanları ve pazar yerleri perakende gıda sektöründe ağır basmaktaydı. Ancak kent nüfusundaki artış, (geleneksel aile yapısının dışında yaşamaya başlayan insanlarla birlikte) hane halkı büyüklüğündeki azalma, daha çok sayıda kadının ev dışında çalışması, ve ithal “katkılı” (başka bir deyişle sanayileşmiş işlenmiş) gıda miktarlarını arttıran uluslararası ticaret, süpermarketlerin payını yükseltmiş, evde yemek pişirme oranını azaltmış ve hazır paketlenmiş gıdalara talebi arttırmıştır.
Bu, küresel gıda şirketlerince büyük ölçüde olumlu bir yönelim olarak görülse de bu tüketim modelinin süregitmesi durumunda; Türkiye’nin büyük olasılıkla beslenme biçimlerinde ve yeme alışkanlıklarında 21. Yüzyılın başında diğer birçok sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkede görülen geniş kapsamlı olumsuz değişimleri yaşayacağı açıktır.
[blockquote text=”Gıdaların yaygın biçimde sanayileştirilmesi, obezite ve kronik hastalık riskine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. ” show_quote_icon=”no” text_color=”#4d4d4d” width=”95″ border_color=”#ededed”]
Sanayileştirilmiş gıda üretiminin en büyük sorunu reklam ve pazarlamadır. Büyük ölçekli çoğunlukla çok uluslu şirketlerce geliştirilen, işlenen, paketlenen ve dağıtıma sunulan sanayileştirilmiş gıda, bunu satın almamızı sağlamaya yönelik olarak ustaca gerçekleştirilen pazarlama ve reklama dayanır.
Birçok reklam, çocuklarda markaya sadakat oluşturmanın yetişkin tüketim kalıplarını belirlemeye katkıda bulunmasının yanı sıra, “inatla talep etme” ve “bağımsız harcama” güçlerinden dolayı özellikle gıda pazarında kar getirecek aktörler olarak görülen çocukları hedefler.
Çocuklara dönük reklamı yapılan gıdaların çoğunluğu yüksek derecede işlem görmüşlerdir. Büyük miktarlarda yağ ve/veya özellikle şeker içerirler. Yüksek derecede ya da “aşırı” işlem görmüş gıdalar, yalnızca şeker gibi “gizli” yüksek kalorili bileşenleri barındırmaları yüzünden değil, aynı zamanda, tokluk ve doyum duygusuna ancak önemli miktarda bir enerji alımından sonra ulaşılabilmesi anlamına gelen lif ve mikrobesin içeriğinin azaltılması eğilimi nedeniyle obeziteye katkıda bulunurlar.
Diğer bir neden de gıdayı elde etmeyle fiziksel aktivitenin ayrışmasıdır. Bu da, daha genel olarak, modern sanayileşmiş yaşamın ayırıcı özelliği olan oturma ağırlıklı davranışı pekiştirmektedir. Beslenme düzenine ilişkin büyük bir dönüşümün doruk noktasında olan Türkiye neye karar verecek? Hekimler ve halk sağlığı uzmanları, iyi beslenmeye katkıda bulunmak için, halkı neye yönlendirmeli?
Erken dönem tarımına dayanan kökleriyle, sağlıklı bir taze meyve ve sebze yelpazesinin yanı sıra yoğurt, kuzu, balık, bulgur, ekmek, nohut, fasulye ve diğer bakliyatı içeren geleneksel Türk beslenme düzeni çeşitli ve besleyicidir ve ağırlıklı olarak Türkiye’nin kendi içinden doğmuştur.
Tüketicilerin ve politika üretenlerin gıda ürünlerini dışlamaktan çok, küçük bağımsız perakendecileri ve pazarları desteklemesi gerekir. Diğer birçok sanayileşmiş ve kentleşmiş ülkede ortaya çıkan yerel gıda ortamının homojenleşmesi ve aşırı işlem görmüş gıdaların egemenliğine karşı direnmeyi de kapsayacak biçimde, Türkiye’nin geleneksel beslenme çeşitliliğini ve zengin kültürel yiyecek mirasını korumak için ellerinden geleni yapması gerekir.